18 Ağustos 2020 Salı

ERYTHRAİ ANTİK KENTİ

 

ERYTHRAİ ANTİK KENTİ 

BİR ANTİK KENTİ ve KÜLTÜR MİRASINI SAVUNMANIN ÖYKÜSÜ

 

Erythrai Antik Kenti; İzmir kentinin yaklaşık 60 km. batısında, Çeşme - Karaburun Yarımadası’nın merkezi konumunda ve günümüz Ildırı köyü sınırları içindedir. Arkeolojik kazıların bulguları bölgede erken Tunç çağından bu yana kesintisiz yerleşimin olduğunu göstermiştir. Antik ege dünyasının önemli bir kıyı ve liman kentidir. Fenikeliler ve mısırlılar ile deniz ticareti yaptıkları bilinmektedir. MÖ. IV. Yüzyılda Pers egemenliğine karşı özgürlük direnişini başlatan 12 İon kentinin oluşturduğu Panionion birliğinin kurucu kentlerinden biridir. MÖ. 133 yılında Roma döneminde de özgür kent statüsü kazanmıştır.

Erythrai sözcüğünün Yunanca’da “Kırmızı” anlamına gelen Erythros‘tan türediği kent toprağının kırmızı renginden dolayı Erythrai adının “Kızıl Kent” anlamında kullanıldığı sanılmaktadır.

1964-1982 yılları arasında Prof. Ekrem Akurgal tarafından yapılan kazılarda ortaya çıkarılan Athena Tapınağı ve Herakleion yapıları, Anadolu’daki en iyi İon Mimari düzenine sahip yapılardan kabul edilmektedir. Kent çevresi 4km.uzunluğunda savunma surları ile çevrilidir. Bütün antik çağ kentlerinde olduğu gibi yerleşme, tiyatro, agora, akropol ve nekropolden oluşmaktadır.

………………………….

1980 li yıllarda Yeşil Ildırı Yapı Kooperatifi adında bir yapı kooperatif kurulmuş ve kooperatif Ildırı köyü kuzey batısında Erythrai Antik Kenti Arkeolojik Sit alanı sınırları içinde bir araziyi satın almıştır. Kooperatifin kurucularının ve üyelerinin büyük çoğunluğu tarihçilerdir.

Kooperatif aldığı arazinin mevzi imar planlarını yaptırır ve inşaat yapmak üzere izin için İzmir 1 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kuruluna başvurur. Kooperatifin başvurusu üzerinde Müze denetiminde Arkeolojik sondaj kazıları yapılır ve sondaj kazılarında Lahitler ve zengin arkeolojik buluntu ortaya çıkar. Alanda yapılan arkeolojik sondaj kazıları sonunda ortaya çıkan bu buluntular üzerine dönemin İzmir 1 nolu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu 15.9.1988 tarihinde alanın derecesini I.derece Arkeolojik Sit Alanı olarak belirler.

Bu kararı beğenmeyen Kooperatif Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kuruluna başvurur. Yüksek kurul 15.7.1989 da alanın yeniden III. derece Arkeolojik Sit Alanı olması tavsiyesi kararını alır. İzmir 1 nolu KTVK Kurulu bu tavsiye kararına uyarak 7.9.1989 tarihinde Arkeolojik Sit Alanının koruma derecesini I. dereceden III. dereceye düşürür.


İlginç olan açılmış olan bütün sondaj çukurlarında Erythrai tipi mezar lahitleri ve arkeolojik malzemeler bulunmuş, ortaya çıkan bu arkeolojik eserlere/bulgulara rağmen ilgililer tarafından inşaat yapımına olanak sağlayacak sit alanı derecesi değişikliği uygun görülebilmektedir.

Mimarlar Odası İzmir Şubesi 1991 yılında Ildırı’ya teknik gezi düzenlemiş, yaptığı basın açıklaması ile Erythrai Antik Kenti Arkeolojik Sit Sınırları içinde bir yapı kooperatifinin inşaat yapması için Alanın Sit derecesinin düşürülmesini eleştirmiştir.

İzleyen günlerde de Antik Kent sınırları içinde inşaat yapımına olanak tanıyan plan ve koruma kurulu kararların iptali için dava açmıştır. Dava hazırlığı sürecinde Prof. Dr. Arkeoloğ Ömer Özyiğit hoca çok değerli katkılarda bulunmuştur.

Mimarlar Odasının açmış olduğu Yeşil Ildırı Yapı Kooperatifin alanını içeren Sit Alanı derecesi düşürülme kararı ve şantiye binaları yapılması izni kararlarının iptali davasında mahkeme bilirkişi incelemesi kararı almıştır.

Bilirkişi olarak Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi ve Ülkemizin ve Anadolu arkeolojisinin önde gelen bilim insanlarından Prof. Dr. Cevdet Bayburtluoğlu atanmıştır.

Mahkeme heyeti ve Bilirkişilerce alanda keşif yapılmış, keşif sırasında Prof Dr. Cevdet Bayburtluoğlu ve heyet sondaj çukurlarını tek tek dolaşmış, Bayburtluoğlu hoca adeta bir Erythrai arkeolojisi dersi niteliğinde, kentin tarihçesi, her bir lahit ve kentin Nekropol alanı hakkında açıklamalarda bulunmuştur.

Yine ilginç olan bir durum Yeşil Ildırı Yapı Kooperatifinin avukatı, Arkeoloji ve tarih konusunda çeşitli yayınları da bulunan Avukat Bilge Umar’dır. Mimarlar Odasının Avukatı ise ülkemizin önemli ve ilkeli hukukçularından Avukat sevgili Güney Dinç abimizdir.

Keşif sonunda Prof. Dr Cevdet Bayburtluoğlu hocanın hazırlamış olduğu Bilirkişi Raporu, gerçek bir bilim insanının, gerçek bir bilimsel raporu ve Erythrai’nin mekânsal yerleşimi, sınırları tarihçesi konusunda gelecek kuşaklara da ders niteliğinde bir belgedir.


Yargılama sonucunda Mahkeme, bilirkişi raporunu esas alarak Yeşil Ildırı Yapı Kooperatifinin inşaat yapmasına olanak sağlayan tescil derecesini düşüren Koruma Kurulu Kararını ve şantiye binalarına izin veren Koruma Kurulu Kararlarını iptal etmiş, Erythrai’nin Arkeolojik sit sınırlarının 1. Derece olarak korunması gerektiğine karar vermiştir.

Ders alınacak bir başka husus ise; Batı Anadolu’da, Ege’de çok önemli bir Antik Kentin, Erythrai’nin Arkeolojik Sit Alanının, tarihçilere, tarih ve arkeoloji kitapları yazan avukatlarına ve kültür mirasının korunması ile görevli sorumlu kurumlara karşı/rağmen Mimarlar Odası tarafından dava açılarak korunabilmiş olmasıdır. Erythrai Antik Kenti yapılaşma talanından yargı yoluyla kurtarılmıştır.

Hasan Topal

(Erythrai Davası Döneminde Mimarlar Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi)

18 Ağustos 2020

17 Ağustos 2020 Pazartesi

BERGAMA ZEUS ALTARI (SUNAĞI)

BERGAMA ZEUS ALTARI (SUNAĞI)

BİR POLİTİKA VE PROĞRAM ÖNERİSİ

Bergama Zeus Altarı ya da Zeus Sunağı, Kuzey Batı Anadolu'da, İzmir'in kuzeyinde bulunan günümüzde Bergama olarak anılan antik dönemin Pergamon kentinde Pergamon Krallığı'nı yöneten Attalos hanedanı tarafından MÖ II. yüzyılda yaptırılmış görkemli ve anıtsal dinsel bir yapıdır. At nalı formundaki yapı Bergama Akropolü üzerinde inşa edilmiştir, Sunak 35,64 m. genişliğinde 33,4 m. derinliğindedir. Sunak Yapısının giriş tarafında bulunan merdivenler 20 m. genişliğindedir.


Sunağın dış cephelerinde ve iç mekanlarında bulunan mermer kaplamalar üzerinde çok zengin ve olağanüstü ayrıntılara sahip Frizler sanat tarihinin en önemli yapıtları arasında kabul edilmektedir. Dış cephe Frizleri antik Helen dünyasının Olimpos tanrıları ile devler (Gigantlar) arasındaki savaşı, iç mekanlardaki Frizler ise Pergamon'un kuruluş öyküsü olan Telefos söylencesini anlatır.


  

İzmir-Dikili yol inşaatında çalışan Alman İnşaat Mühendisi Carll Humann Osmanlı Padişahının verdiği izin belgesine dayanarak 1864-1878 yılları arasında Bergama’da arkeolojik kazılar yapmıştır. Bergama Zeus Sunağı da o yıllarda yapılan kazılar sırasında ortaya çıkarılmıştır.

Bu görkemli yapının kalıntıları Osmanlı Padişahının vermiş olduğu ve aslında sınırlı bir içeriği olan izin belgesine dayanılarak ve bu belge hükümlerine aykırı bir şekilde gizli olarak 1870'li yıllarda Carl Humann tarafından, önce Dikili’ye oradan İzmir'e ve İzmirden savaş gemilerine yüklenerek o dönemin Prusya'sına/Almanya’ya götürülmüştür.

‘’1874'de düzenlenen ve, 1/3 yasası olarak bilinen Asarı Atika yasasında, bulunan eserin 1/3'ü arazi sahibine, 1/3 devlete,1/3'ü bulana verileceğini hükümlerini iiçermektedir.1877/1878 Osmanlı Rus savaşı sonucu Ruslar İstanbul kapılarına, Yeşilköye dayanınca, barış için araya giren Almanya Berlin anlaşmasıyla Osmanlının Romanya ve Bulgaristan’ı kaybetmesine yol açtı. Osmanlıya Zeus Sunağının, daha önce kaçırıldıktan sonra kalan parçalarını almak için Prens III.Freidrick eliyle yoğun baskı yapıldı. Neredeyse ya İstanbul, ya Zeus Sunağı noktasına getirilen Osmanlı bir miktar bağış karşılığı Sunağın kalan parçalarını da vermek zorunda kaldı’’

Sefa Taşkın’’


Günümüzde Bergama Akropolünde Zeus Sunağının yerinde ise yalnızca temelleri ve çevre podyumu basamaklarından sınırlı izler ve üç fıstık çamı bulunmaktadır.

 

ZEUS SUNAĞININ BERLİN BOMBARDIMANINDAKİ DURUMU

İkinci Dünya savaşı sırasında Temmuz 1945 yılında müttefik güçlerince yapılan Berlin hava bombardımanında Zeus Sunağının sergilendiği Pergamon Müzesi ve Sunak büyük tahribat görmüştür. Savaş sırasında Almanlar zarar görmesini önlemek amacıyla Sunağın Frizlerini söküp bir başka depoda korumaya almışlar ancak savaş sonrasında Berlin’i işgal eden SSCB ordusu tarafından Frizler başka birçok kültür varlığı ve sanat eseri ile birlikte Rusya’ya götürülmüştür.

(İlginç olan ise günümüzde Alman kamuoyunda da, savaş sonrası Almanya’dan götürülen kültür varlıkları genellikle "Beutekunst" (yağmalanmış sanat/kültür) olarak tanımlanıyormuş.)

Savaş sonrası 1958-59 yıllarında diğer bir çok sanat eseri ile birlikte Zeus Sunağının Frizleri de Ruslar tarfından Almanyaya iade edilmiş Berline getirilmiştir. Frizlerin gelmesinden sonra Zeus Sunağında ve Müzede kapsamlı bir restorasyon çalışması yapılmış, Zeus Sunağı 1960 lı yıllarda yeniden sergilenmeye başlanmıştır.

    

Bergama Zeus Sunağı 2019 yılında tamamlanan son restorasyon çalışmasından itibaren Berlin'de bulunan Pergamon (Bergama) Müzesi'nde (sergilenmektedir.

 

ZEUS SUNAĞI BERGAMAYA İADE EDİLMELİDİR KAMPANYASI

1990 lı yıllarda Bergama Belediye Başkanı olan Sefa Taşkın, Zeus Sunağı Bergama’nındır, Bergama’ya İade edilmelidir kampanyası başlatmış, ülke düzeyinde imza kampanyaları düzenlenmiş, Berlin’de Pergamon (Bergama) Müzesinde eylem yapılmış, talepler ve toplanan imzalar her iki ülkenin Kültür Bakanlıklarına iletilmiştir.

İzleyen yıllarda giderek sönümlenen kampanya iki binli yıllarda göreve gelen yerel yönetimler tarafından gündeme alınmamış bir anlamda unutulmuştur.

Bergama, 2016 yılında  Bergama Çok Katmanlı Kültürel Peyzaj Alanı” olarak ve dünyanın 998. Mirası olarak UNESCO Dünya Kültürel Mirası Listesine kabul edilmiştir.

2020 yılında Sefa Taşkın ‘’Taş Yerinde Ağırdır’’ sloganı ile Zeus Sunağının Bergama’ya iade edilmesine yönelik kampanyayı kişisel sosyal medya hesaplarından tekrar gündeme getirmiş, birçok toplantıda sunak hakkında bilgilendirme sunumları yapmıştır.

 

Ağustos 2020 tarihinde İzmir Büyükşehir Belediye Meclisinin Bergama Asklepion Tiyatrosunda yapılmış olan toplantısında Zeus Sunağı hakkında bir sunum yapmış, Belediye Meclisi Sunağın Bergama’ya iadesi talebinde bulunulmasına yönelik çalışma yapılmasına karar almıştır.

 

ZEUS SUNAĞININ İADESİNE YÖNELİK PROĞRAM ÖNERİSİ

Anadolu’dan izinsiz götürülen kültür varlıklarının iade edilmesine yönelik talep ve kampanyalar, hukuki girişimler, kararlılıkla ve kesintisiz sürdürülmesi gereken yerel, ulusal ve toplumsal politikalar olmalıdır. Ancak uzun soluklu ilkeli politika ve eylemlilikler ile uluslararası alanda sonuç alınabilmektedir. Ülkemizin bu konuda oldukça başarılı deneyim ve birikimi vardır.

Günümüzde arkeolojik alanlarda ve antik kentlerde bulunan özgün heykel ve mimari eserler doğal koşullardan zarar görmemesi için çoğunlukla özel iklimlendirilmiş müze galerinde sergilenmektedir. Bu heykel ve mimari eserlerin yerlerine ise özgün eserlerin replikaları yerleştirilmektedir. Örneğin Atina Akropolündeki Erechtheion Tapınağının özgün Karyatid’leri müzeye kaldırılmış yerlerine replikaları konulmuştur. Benzeri uygulamalar ülkemizde de yapılmıştır.

Yeniden gündeme taşınan kampanyalar kapsamında Ülkemizin, Bergama’nın ve İzmir kentinin Zeus Sunağının iade edilmesine yönelik çabalarının samimiyet ve kararlılığını göstermek üzere Mevcut Bergama Müzesi içinde/yanında bir Zeus Sunağı Galerisi yapılıp hazır hale getirilmelidir.

Bergama Zeus Sunağı iade edildiğinde özgün yapı doğal ve coğrafi koşulların zararlarından korunabilmesi için Akropoldeki yerine değil Bergama’da mevcut Müze içinde/yanında hazırlanacak özel Zeus Sunağı Galerisine yerleştirilmelidir. Akropoldeki yerine de aynı ölçek ve nitelikte bir replikası konmalıdır.

Kuşkusuz galerinin yer seçimi çok özenli ve ayrıntılı çalışmalar ile kentlinin ve kente gelenlerin erişimi kolay bir alanda belirlenmelidir. Mevcut Müzenin içinde ya da yanında Galeri için olanak yaratılması aynı zamanda çok ekonomik bir çözüm olacaktır.

 

Ayrıca müzenin uygun bir salonunda, Antik dönem Bergama kentinin mekânsal ve kültürel algılanmasını kolaylaştırmak üzere günümüzün dijital olanaklarından yararlanarak tarih/kültür ilişkisi bir seneryo kapsamında görseller ile ilgililere ve kentliler yansıtılabilir.

 

Hasan Topal

17 Ağustos 2020

8 Ağustos 2020 Cumartesi

İLGİNÇ BİR MİMARİ YARIŞMA ÖYKÜSÜ - TOKYO OLİMPİYAT STADYUMU

 İLGİNÇ BİR MİMARİ YARIŞMA ÖYKÜSÜ

Japonya Ulusal Olimpiyat Komitesi, 2020 Tokyo Olimpiyatları için 2012 Yılında Uluslararası Tokyo Ulusal Stadyumu Yarışmasını düzenler. Uluslararası Jüri üyeleri arasında Norman Foster, Richard Rogers, Tadao Ando gibi mimarlar bulunmaktadır. Çok sayıda ünlü mimarın da katıldığı yarışmayı Zaha Hadid Mimarlık Ofisi ve yerel partneri Nikken Sekkei’ nin önerileri olan proje kazanır. Fotoğraf 1.


Jüri başkanı Tadao Ando yarışmayı kazanan projeyi kamuoyuna açıklarken ‘’ Dileğimiz bu dünyayı paylaşan biri tarafından, dünyanın dışına, geleceğe bakan bilgelik ve teknoloji ile tasarlanmış bir stadyumu görmektir.’’ şeklinde tanımlamıştır.
Ancak, Toyo İto, Arata Isozaki, Fumihiko Maki, Kengo Kuma, Sou Fuzimoto gibi ünlü Japon Mimarlar yarışmayı kazanan projenin, kentle kurduğu ölçek ilişkisi, yeşil alana ve çevredeki anıtsal yapılara olumsuz etkisi, gabarisi, boyutları ve çok yüksek maliyeti konusunda çok şiddetli eleştirilerde bulunmuşlar. 2.3 milyar dolar maliyetin ve 80 bin izleyici kapasitesinin ve yapı boyutlarının azaltılması gereğini önermişler. Yaklaşık 46 bin imza toplayarak Japon hükümetine başvurmuşlar.
Eleştiriler kapsamında Zaha Hadid Mimarlık Ofisi, projede maliyet, izleyici ve boyut azaltıcı revizyonlar yaparak yeni projeyi hazırlamış. Fotoğraf 2.


Ancak revize edilmiş yeni proje de, Japon Mimarları ikna etmemiş. Özellikle ölçek ilişkisi, boyutlar ve maliyet konusunda eleştiriler yoğunlaşmış ve iptalini talep etmişler.

Bu eleştirilere Hadid’in yanıtı ilginç.
‘’ Hadid yanıtında; Eleştirenler için utanç verici tanımını yaparak, onların kendi kasabaları olduğunu anlıyorum. Ancak ikiyüzlüler, stadyum fikrine karşılar ise yarışmaya neden girdiler. Kaybettikleri gerçeği onların problemidir. Tokyo stadyumunu bir yabancının yapmasını istemiyorlar ama hepsinin Japonya dışında işleri var.’’

Uzun tartışmalar sonunda Japonya Hükümeti tarafından 2015 yılında, Zaha Hadid Mimarlık Ofisinin yarışmayı kazanan projesinden vaz geçiliyor.
Yerine Kengo Kuma’nın Toyo İto danışmanlığında hazırladığı yeni bir projeye karar veriliyor. Bu projenin uygulanmasıyla Yeni Tokyo Ulusal Stadyumu 1.3 milyar dolar maliyetle ve 60 bin kişi izleyici kapasiteli olarak Aralık 2019 tarihinde tamamlanıyor. Fotoğraf 3.

Uygulanan projenin maliyeti, yarışmayı kazanan projenin maliyetinden yaklaşık 1milyar dolar daha az olarak gerçekleşmiş.

Dünyanın en güçlü ekonomilerinden biri olan Japonya bile "yarışmalarda en ekonomik çözümlerin" elde edilmesi ilkesini önemli görmüş denebilir.

Hasan Topal

9 Temmuz 2020

KENTİN BUHARLAŞAN KAMU ALANLARI ve DÜNYA KENTİ !

 BUHARLAŞAN KAMU ALANLARI ve DÜNYA KENTİ!

Mülkiyeti kamuya ait olan ve düzenlenerek kamunun kullanımına sunulması gereken alanların İmar ve Planlama süreçleri ile nasıl kamunun elinden alındığının ve buharlaştırıdığının ibretlik öyküsü.

İzmir Bostanlı bölgesinde Bostanlı deresinden eski Gediz nehri yatağına kadar olan kıyı ve kıyı gerisinde bulunan ve mülkiyeti kamunun elinde olan yaklaşık üç yüz hektar büyüklükte bir alan 1980 li yıllarda bir Kamu İktisadi Teşekkülü olan Emlak Bankasına konut yapıp satmak üzere tahsis edilir.
Bu alanlar üzerinde Emlak Bankası farklı dönemlerde toplam sayısı on bine yaklaşan konut binaları yapıp önemli bir kısmını satmış bir bölümü de kamunun lojman gereksinimleri için çeşitli kamu kurumlarına satmış/tahsis etmiştir. Alanın bir bölümü ise henüz boş, arsa statüsündedir.

İmar Kanunu uyarınca bu alanlarda imar uygulaması yapılıp imar parselleri oluşturulurken, yine İmar Kanunu uyarınca, bu alanda yapılan konutlarda yaşayacak nüfusun gereksinimi için kamunun kullanımına ayrılması gereken yol, yeşil alanlar, eğitim alanları, sağlık tesisi alanları vb. işlevlere ayrılmış alanların kamuya terk edilmesi zorunludur. Ancak Emlak Bankası bir Kamu İktisadi Teşekkülü olduğu için yapılması zorunlu olan kamuya terk işlemleri yollar dışındaki alanların büyük bölümünde yapılmamıştır. Yeşil alanlar, rekreasyon alanları, eğitim alanları, sosyal kültürel tesis alanları, sağlık tesisi alanlarının Mülkiyetleri Emlak Bankasında kalmıştır.

2002 yılları sonrasında Emlak Bankası kapatılmış, bankanın mülkiyetinde bulunan alanlar Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı AŞ.ne devredilmiştir. Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı ise Toplu Konut İdaresine bağlanmıştır.

Emlak Bankasına/Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığına/TOKİ ne ait olan ve henüz yapılaşmamış imar adaları farklı zamanlarda satılmış yada kat karşılığı hasılat paylaşımı yöntemi ile özel inşaat şirketlerine tahsis edilmiştir.

Alanda 2000 lerden sonra farklı yıllarda ve sürekli İmar Planı Revizyonu ve değişiklikleri yapılmış, her değişiklikte yapı yoğunlukları artırılmış, kamuya ayrılması gereken yol, yeşil alan vb. teknik ve sosyal altyapı alanları ise sürekli küçültülmüştür. İmar Planlarında iki katlı yapılaşma kararı bulunan alanlar otuz kata çıkarılmıştır. Kamunun Temel Eğitim Tesis Alanı satılmış, Özel Eğitim Tesis alanına dönüştürülmüş özel okul yapılmıştır. Kamuya ait olması gereken Sağlık Tesisi Alanında yasalara aykırı olarak Özel Eğitim Kurumu yapılmış, yine kamuya ait olması gereken Sosyal Kültürel Tesis alanında Özel Eğitim Kurumu yapılabilmiştir.

Bütün bu değişiklikler yetmemiş, zaten kamunun mülkiyetinde olan ve idari işlemlerle Emlak Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı AŞ. şirketinin mülkiyetine geçen ve İmar Kanunu uyarınca aslında kamuya terk edilmesi gereken eğitim tesisi alanları, sağlık tesisi alanları, sosyal kültürel tesis alanları ve yeşil alanlar zaman zaman satışa çıkarılmış satılmıştır.

Son olarak geçtiğimiz hafta bu bölgede iki alanın daha satışı ihale yöntemi ile yapılmıştır. Satılan alanlardan birisi Yürürlükte bulunan İmar Planlarında Rekreasyon Alanı, diğerinin bir bölümü yeşil alan bir bölümü ise Spor Tesisi Alanına ayrılmıştır. Her iki alan, İmar Kanunu, İmar Yönetmeliği ve Mekansal Planlar Yönetmeliği uyarınca, bu bölgede yaşayacak nüfusun gereksinimi olan yeşil alan, rekreasyon alanı ve spor tesisi alanı olarak ayrılmış olup yasalar uyarınca kamuya terk edilip, düzenlenerek kamunun kullanımına açık halde kentlilere sunulması gereken alanlardır.

Ülkemizde yürürlükte bulunan İmar Kanunu, İmar Yönetmeliği, İmar Planları uyarınca bir planlama alanında, o planla bölgeye getirilecek nüfus için ayrılması gereken asgari ölçülerdeki yeşil alanlar, eğitim alanları, sağlık tesisi alanları, spor alanları, sosyal kültürel tesis alanları,vb. kamu alanları plan değişikliği yöntemi ile küçültülemez, yok edilemez erişilebilecek bir mesafe dışına taşınamaz.

İlginç ve ülkemiz imar düzeninin çarpıklığına çarpıcı bir örnek olarak; İmar Kanunu ve yürürlükte bulunan imar planlarında, Rekreasyon Alanı olarak belirlenmiş olan ve Kıyı Kenar Çizgisi tam ortasından geçen, yani yarısı Kıyı Kanunu uyarınca ''Kıyı'' statüsünde olan ve diğer yarısı da kıyı çizgisinden itibaren ilk elli metre mesafede yapı yasağı bulunan ve bu iki yasal duruma göre üzerinde hiç bir şekilde ve hiç bir yapılaşma yapılması mümkün olmayan ve aslında Kamuya Terk edilmesi gereken alan satılmıştır.

İdari İşlemler, Plan Değişiklikleri, İmar Uygulamaları, Satışlar vb. süreç çok karmaşık bir hale getirilerek kamuya ait bir kamu alanı ve kamuya terk edilmesi gereken bir alan itina ile yok edilmekte, kamunun alanı ve kıyı buharlaştırılmaktadır.

Öncelikle çevrede yaşayanlar ve kentliler bu alanlarda yapılacak planlama ve imar süreçlerini dikkatle izlemelidir.

Hasan Topal

13 Temmuz 2020

CALÇADA'DAN DALGA'YA BİR FORM VE MEKAN ÖYKÜSÜ

CALÇADA'DAN DALGA'YA BİR FORM VE MEKAN ÖYKÜSÜ

Mozaik zemin/döşeme kaplaması uygarlık tarihinin erken evrelerinden günümüze kullanılagelmiş ve çok farklı teknik ve formlarda halen kullanımı sürmekte olan bir malzemedir. Antik çağlarda Anadolu kentleri zengin mozaik zemin döşeme kaplaması örneklerine sahiptir. Helenistik ve Roma dönemi zemin ve duvar mozaik kaplamalarının sıra dışı formlardaki örnekleri, özellikle Antakya ve Zeugma’da izlenebilmektedir.

Roma imparatorluğu coğrafyasının Asya, İberia, İtalya, Mora, Afrika vb. hemen bütün eyaletlerinde mozaik döşeme kaplaması tekniğinin kullanıldığı bilinmektedir. Portekiz de Lizbon kenti de bu Roma garnizonlarından biridir.


İzmir Çeşme-Alaçatı yerleşiminde 1838 yılında inşa edilen Kilise binasının avlusunda, devşirme yuvarlak siyah ve beyaz renkli taşlardan oluşan ve zikzak formunda mozaik döşeme kaplaması uygulanmıştır.



XIX. yüzyılda 1842 yılında Lizbon Castelo Sao Jorge Kışlası avlusu mahkumlar tarafında 4x4cm boyutlarında siyah ve beyaz renkli mozaik taşları ile zikzaklı formda döşenir. 


Castelo Sao Jorge Kışlası avlusundaki uygulamadan esinlenilerek 1848 yılında Lizbon Praça do Rossio/ Rossio Meydanı siyah ve beyaz mozaik taşların bu kez dalgalı formda döşenmesiyle kaplanır.

Uygulama Lizbonlulardan büyük beğeni almıştır. Calçada Portuquesa olarak tanımlanan dalga paternindeki mozaik kaplama Lizbonda kaldırımlarda ve kamu alanlarında uygulaması yaygınlaşarak devam eder. Günümüzde Lizbon kentinin simgeleri arasında yer almış, UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alması için çalışmalar sürdürülmektedir.
Calçada Portuquesa Dalgalı Form asıl ününü Güney Amerikada Portekiz sömürgesi olan Brezilyanın Rio de Janeiro kentinde uygulanması ile edinecektir. Dalga paterni mozaik zemin kaplaması 1906 yılında Rio’nun Copacabana plajı yolu olan Avenida Atlantica caddesi kaldırımında uygulanır. Yolun deniz tarafındaki kaldırımında dalga formu denize dik olarak yapılmıştır.

1970 lere gelindiğinde, dünya modern peyzaj mimarlığının öncülerinden peyzaj mimarı Roberto Burle Marx, Rio’da Copacabana Plaj caddesini kıyı ve deniz tarafı dahil 1972 yılında yeniden düzenler.


Calçada Portuques tekniğinden ve Dalga paterninin özgün formundan esinlenerek hazırladığı tasarımda, denize dik olan dalga formunu, kıyı yolu boyunca denize paralel olarak ve dalgaların eğriliğini genişleterek uygular. Uygulama Sau Paulo vb. diğer Brezilya kentlerinde de yaygınlaşacaktır.

Aynı yıllarda İspanya kentlerinde de dalga formunda kaldırım düzenlemeleri yaygınlaşacaktır. Alicante kenti Esplanade kıyı yolunda Akdenizin dalgalarını yansıtan dalgalı formda mozaik kaplaması, siyah ve beyaz yanına kırmızı mozaik eklenerek üç renk olarak uygulanır.

Günümüzde Aicante’nin kentinin kimliğini oluşturan simgeler arasında yerini almıştır.

İzmir de bir Akdeniz kıyı ve liman kentidir. Kıyı ve liman kentlerindeki mekânsal gelişmelerden etkilenmesi kaçınılmazdır. Dönemin İzmir Belediye başkanı 1959 yılında olasılıkla Rio de Jeneiro Copacabana Plaj yolundaki dalgalı formda kaldırım kaplamasından etkilenerek benzeri bir uygulamayı İzmir Kordonunda Pasaport İskelesi ile Gündoğdu Meydanı arasında uygular. Ancak İzmirdeki uygulama siyah, beyaz mozaik taş döşeme kaplaması değil, siyah ve beyaz çimento ile yapılan ve denize dik olarak konumlandırılan dalga formunda yerinde dökme mozaik zemin kaplaması şeklinde yapılmıştır.

Y.Mimar Erdinç Güder uygulama hakkında şu bilgileri yazmıştır.1959 yılında DGSA Mimarlık Bölümü’nden yüksek mimar olarak mezun olduktan sonra İzmir Belediyesi Fen işleri Müdürlüğü’nde işe başlamıştım. Müdürümüz merhum Sayın Harbi Hotan idi. Birkaç gün sonra elinde bir dergi ile geldi ve içinden bir sayfayı açarak büyük bir meydanı kaplayan, bir dalganın devamlılığını andıran oldukça büyük ebatta bir figürü veya deseni karo haline getirerek kullanılacak şekilde tasarlamamı istedi. Meydan Brezilya’da bir kentte idi. Epeyce uğraştıktan sonra bu figürü bir karonun dört kere yönünü değiştirerek ve bir dörtlü blok elde ederek çözdüm ve Sayın Hotan’a teslim ettim. Önce karo olarak yapılıp bir yerlerde kullanıldığını hatırlıyorum. O yılın sonunda askerlik görevimi yapmak üzere görevimden ayrıldım. Ödemiş doğumlu ve İzmir Atatürk Lisesi mezunu olmam nedeniyle sık sık İzmir’e gelip gitmekteydim. Halen de gitmekteyim. Gümrük’ten Gündoğdu’ya doğru uzanan deniz kenarı kaldırımının bu desen esas alınarak döşendiğini akraba, dost ve meslektaşlarım bana bildirdiler. Ben de bu haliyle döşendiğini, ancak uygulamanın karo halinde değil, desenin pirinç derzli dökme mozaik (siyah – beyaz) olarak yapıldığını gördüm. Egemimarlık 68- 2009/1


1980 lerde Gündoğdu Meydanı Alsancak Limanı arasında deniz tarafındaki kaldırım da benzer dalga formunda dökme mozaik ile kaplanır.

1997 yılında Kordon yol yapılmak amacıyla doldurulduğu için kıyı hattı değişmiş dalga formundaki kaldırımdan bir iz kalmamıştır. 2000 yılında yapılan Kordon kıyı düzenleme projesinde, dolgu nedeniyle yok olan dalga formundaki kaldırım, kıyının tarihsel bir referansı olarak Alsancak İskelesi ile yol arasında yaklaşık 30m. uzunluğunda yeniden inşa edilmiştir.

Pasaport Limanı 1990 lara kadar küçük tonajlı gemilere hizmet vermeyi sürdürmektedir. Liman işlevi nedeniyle Pasaport bölgesinin deniz tarafında büyük bölümünde kaldırım yoktur. Kaldırımın yapılması farklı dönem ve aşamalarda gerçekleşmiştir.


Pasapot olarak bilinen bölgenin tamamında, Piriştina döneminde yapılan kıyı düzenlemeleri kapsamında kaldırım ve üzerine dalga formundaki zemin kaplaması 2001 yılında yapılabilmiştir.





İlginç olan İzmir Kordonunda 1959 da yapılmış olan dalga formunda mozaik kaldırım kaplamasından. günümüze hiçbir özgün parça kalmamıştır. Kıyının Eski Gümrük binaları ve Pasapot iskelesi arasında Pasaport kesiminde bulunan dalga formundaki siyah beyaz dökme mozaik kaplama ise 2001 yılında yapılan uygulamanın yansımasıdır.


Hasan Topal - 3 Temmuz 2020



KONAK KEMERALTI İKTİSADİ DURUM

  KONAK- KEMERALTI İKTİSADİ DURUM MEKAN İLİŞKİSİ ve BİR UYARI İktisadi durum ile mekan arasında doğrudan bir ilişki vardır. Bir başka ifade ...